25 Ocak 2011 Salı



BELKİ DE..

Onca günden sonra yazıyorum. Evet belki şu an bile kararsızım yazsam mı yazmasam mı diye soruyorum kendime. Ama tek bir neden için yazıyorum. Ne mi? Kendimi, içimdeki duyguları bastırmak, kendimi rahatlatmak için.. Eğer birine özlediyseniz ona bir mektup yazın derler işte ben de bu akşam onu yapacağım..

Bugün yine ordaydın ve ben onca seneye rağmen oradan geçerken sanki ilk an da farkedişim gibi etkileniyorum kalbim küt küt.. Öncelikle sana sorabilsem bunu nasıl başarabildiğini sorardım. Ve sonra sorularım hep 'nasıl' lar halinde devam ederdi. Nasıl bu kadar etkiledin? Nasıl bu kadar sevdin? Nasıl bu kadar hem ümit verip hem geride durmaya dayanabildin? Beni o kadar ikilemlerde bıraktın ki günlerce, haftalarca belki aylarca acaba mı dedim içimden. Ama o gözlerdeki bakışın tarifi elbette buydu. Dakikalarca, saatlerce baktı, baktım, bakıştık.. Ama ne oldu? Dışarıdan bakmaya çalışan için hiçbir şey ama benim içinse büyük mutluluk, kendini adayış, sabretmeyi bilmek, inanmak, inandığının doğru olduğuna kendini inandırmak.. Ben her zaman inandım. Çevrem ise beni şaşkınlıkla bazen moral vererek bazen ise olmayacağını kendileri de çok iyi bildikleri halde kızmamam için teselli gösterilerinde bulunurlardı. Bazıları ise böyle bir şeyi asla kabul etmedikleri halde iyimser oldular. Hatta 'ben seni öyle görmüyorum' diyen bile oldu. Ama bana ne yazar isterse her şeyi yapsın bir kere inandıysam ve istediysem ondan vazgeçmemin imkansız olduğunu iyi bilirim. Biliyordum bir zaman olacağını biliyordum biliyorum. Hala bu kanıda olduğuma inanmıyorum biliyor musun? Eğer sen olmasaydın ve bir başka arkadaşım bunu bana anlatsaydı inan ol ki onu vazgeçirmek için elimden geleni yapardım. Hayat değil mi işte? Hissetmeden, tatmadan anlayamazsın, yorumlayamazsın, tarif edemezsin. Çok kitap okudum kafamı dağıtmak için. O kadar çok okudum ki.. Ama çoğunda sevgimize uzaktan yaşanan, kavuşulamayan aşkın/ sevginin gerçek aşk/sevgi olduğu sonucu benim kafamı toplamak bi yana daha da dağıttı. Bir süre buna alıştım. Ama sonrasında dayanamadım, yapamadım.. Sana o kadar çok ihtiyacım oldu ki.. Bazen yerine başkalarını koymayı denedim.. Bir kez kesin olarak bi hata yaptım. Sen ise beni karşıdan usulca ve sessizce seyrettin. Belki gördün ama bir şey yapamadın yapmadın. Sen de zamanında yaptın çünkü. Bu yolun yolcusu olanların başına gelenleri en az benim kadar biliyordun. Ama sen bana öyle baktın ki K. kendime yüzbinlerce kez 'HAYIR! ben onlardan değilim' dedim. Sen bana statüsel farklılığımız olduğunu iddia ederek sen onlardansın bense aşağılardan geliyorum dedin. Ama ben hiçbir zaman onlardan olmadım ki K. Ben sadece tek bir şey oldum, tek bir şey yaptım. Sadece sabrederek seni bekledim. Kötü mü yaptım? O yalnız günlerde problemlerimi kendim çözdüm çünkü sen yoktun. Bazen problemlerin çözümü için akıl hocaları edindim. Ama onlar bana 'aşık' oldular. Benim bedenimi istediler. Bense benim bedenimin bir sahibi var zaten dedim. İyi demişim değil mi sevgilim? Seni o kadar sevdim ki gittim kendime yüzük aldım. Sen bana takmışsın gibi hissettim.. O yüzüğü her taktığımda dışarıda her hissettiğimde sen aklımdaydın. Amacım senin dışında kimseyi düşünmemekti. Yanlış yaptıysam özür dilerim sevgilim.. Şimdi geçmişe uzanıyorum da, ne kadar çok şey oldu aramızda.. Ne komik şeyler yaptım(k). Daha çok ben rezil oldum çünkü sen hep 3 adım geriden geldin. Olsun geldin ya bana o bile yetti. Şimdi tek düşüncem ise sensiz 3 ay ne yapacağım. Ama biliyorum ki geleceğim(iz) için bunu yapacağım. Çok güzel hayallerim var ikimiz için. Ve bunlar uzak değil biliyorum, inanıyorum. Ve sana bu yazıyı okuttuğumda belki saçmaladığımı düşüneceksin(!) belki gözlerinden bir kaç damla akacak ama şunu bil ki sevgilim ben seni hep sevdim sen ne olursan ol yine sevmeye devam edeceğim ve bekleyeceğim..

10 Ağustos 2010 Salı

Ve Dilemenin Sonucu..


Evet şaka gibi ama canım istedi ve koymak istedim bazen adını bilmediğim anlarda ben ona pandam benim derdim kiloluydu hafiften kilosunun yanı sıra aynı an da bilgisi de hafif meşrepti bence:) Onca kafaya takışların sonucunda ve aynı an da duaların sonucunda bir de baktım ki yine anlayamadığım bir şekilde gelmiş önümde gördüm hafif bi şok yaşamadım desem yalan olur:) Sahib yüzünden mesafeliydim/k hep tabii ama ellerin kontrolünü yapmamak içimde hep bir ukteydi ve yüzüğü görmemek de hoşuma gitti açıkçası. Elinin elime değmesi bile o kadar enerji verdi ki bana günün her anı nemrut olan ben mutlu bi adama dönüşüverdim.. Bunları yazarken boş muyum dolu muyum bilemem ama insan mutluyken gerisinin önemsiz olduğunu söylememiş miydik? Belki bir gün o da olacak yakın bi gelecekte o da okuyacak belki belki.. Umudu kaybetmemek gerek...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Şunu Unutma...

Tatilden dönüş.. Ve hızlı hızlı gene aynı mekana sabahın erken saatinde kaçıp gitmek.. Onu görmek, özlemek hem de sonu ne bilmeden, göremeden, sevdiremeden.. Sanırım görmemek daha çok özlersin onu, gözünün önündeykense sana bakması şart değil orda olduğunu bilmen nefes aldığını aynı noktaya bakabildiğinizi bilebilmen o havayı teneffüs edebilmen bile seni rahatlatıverir. Peki ya bunu ne kadar sürdürebilirdim bunun üstüne yoğunlaşıp kafayı yemekten ya da her şeyi ama her şeyi unutup salmamaktansa 'O' hariç diğerlerini salmak doğrulardan mıdır acep? Sabır derler ya hani ona daha çok bağlandığımı hissediyorum üstelik bu sıcakta dahi..

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Sevmek..

'Seni uzaktan seviyorum...' diye düşündü erkek içinden. 'Yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan... Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum. ' Sırrın senden bile güzel çünkü, senden bile özel.

Sırrın bir billur kadeh, kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum. Sırrın nazenin bir mum alevi, sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum. Kimse bilmiyor, bilmesi de gerekmiyor. Hem kim ne anlar? Ateş bu, hep düştüğü yeri yakar. Bense ne bir şeyleri değiştirmek peşindeyim, ne bir yere varmak. Ne sahip olmak derdindeyim, ne kendimi kanıtlamak. Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım, sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz, Dokunulmaz, Koklanılmaz. Ben olduğum gibi, Dünya olduğu gibi. Merkez Efendi'nin dediği gibi 'her şey zaten dengede ve ahenkte, canım efendim. Her şey zaten merkezinde.'

Ben senin ismini onca aydan sonra yeni öğrendim, tarçın kokulu akide şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda. Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum, yanında olmasam, elini tutamasam da. Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum, hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de.

Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arzularınla. Uzaktan sevmenin en güzel yanı da bu zaten. Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. Her şeyi olduğun gibi kabulleniyorsun. Aynı gökkubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana. Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı. Bunu bilmek yetiyor bana. Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında.

Bacağında şarapnel parçasıyla yaşayan bir asker gibiyim. Etimde yabancı bir madde,kemiğimde bir metal parçası gibi duruyor aşkın bende. Başkası duysa korkar, 'aman' der. ' Nasıl olur? Böyle de yaşanır mı?' Halbuki ben alıştım. Rahatsız etmiyor beni, onu anladım. Şarapnel ve ben gül gibi geçiniyoruz, yanyana ama karışmadan birbirimize.

'Seni uzaktan seviyorum...' diye geçirdi erkek içinden ve başını çevirdi. Bakmadı bile ondan yana. Bakması gerekmedi.

Ne güzel uzaktan sevmenin rahatlığı, hafifliği, beklentisizliği. Herkesiz habire birbirinin hayatı hakkında konuştuğu bu dünyada 'biz' diye bir şey olmayınca, hakkımızda konuşacak bir şey de bulamıyorlar ya, ne güzel. Özgürlük işte!

Sen özgürsün. Dilediğin zaman gidersin aklının estiği yöne. Tutsaksın bir o kadar. Mecbursun kendi sorumluluklarına, alışkanlıklarına, hayatına. Yapışmışsın kendi kabuğuna. Hayalimdeki sen gerçek senden daha özgür aslında. Görsen, hayalimdeki seni kıskanırsın.

Seni sevdiğimi söylememekteki ısrarım bu yüzden. Her şey böyle daha duru, daha güzel. Söylesem büyü bozulur. Zaman ağırlaşır, zaman hantallaşır. Doğallık kaybolur, konuşmalar yapaylaşır. Söylesem dünya durur, bir daha hiçbir şey aynı olmaz. Sen değişirsin. Bir başka hal gelir üzerine. Bir beklenti, bir istek, bir kıvanç, gizliden gizliye bir kibir siner bakışlarına. 'Aşıklar kibirli olur' demiş şair. Sevdiklerini fethedilmiş bir kale gibi görmeye kalkarlar. Bense hayat boyu susmaya razıyım, o kibiri gözlerinde görmektense.

'Böyle adama yaklaşmaz hiçbir güzellik, doğduğu günden beri kalbinde bir delik, almak için bütün sızıları içine' Oğuz Atay tanısa, seni anlatmak için söylerdi bunları. Bütün sızıları içine çeken adamsın çünkü. Bir de beni almanı istemem o delik kalbine.

Uzaktan sevmek daha güzeldir bazen. Ne incitir, ne acıtır. Ne yaralar ne kanatır. Gözlerinle görmediğin ama sesini duyduğun, varlığıyla huzur bulduğun bir denizin yakınından yürümek gibidir böyle sevmek... Uzaktan sevmek en güzelidir bazen...

8 Kasım 2009 Pazar

Hayatta eksikliği hiçbir zaman olmayacak olan Sevgi,Aşk..


Siz yatarken de uyanırken de onun adını söyleyerek, yüzünü, tenini hissederek hayata başladınız/son verdiniz mi? Ben bunu yaptım yapabildim. Hayatıma yakın geçmişime baktığımda çoğu şeyin ne kadar hızlı geliştiğini, bu süreçte ne yaptıysam yine yalnız kaldığımı, beni gerçek anlayanın olmadığını olsa da uzakta olduğunu farkeder oldum. Bu bağlamda yine de ayakta durabildim, düşüncelerimin arkasında durdum kendi yarattığım metaforun içinde kayboldum bazen ama o en derindeki 'ben' e hiçbir şey olmadı o aynı kaldı. 165 gün oldu yazmadığım çoğu zaman denedim ama olmadı işte biyerde hep tıkandım. Kendimi kendime anlatamazken bunu tüm dünyaya nasıl anlatabilirdim? Ama şunu çok iyi öğrendim ki 'iyi' biri olmak ve bu iyilikten ayrılmamak bana verilen en büyük yetenek. Bunu her zaman koruyabildim. Bundan sonrası mı? İşte ondan daha umutluyum. Hep plan yaparım ama bi yerden sonra yine onu ben bozarım. Planlarım arasında hep yazmak derdimi anlatmak vardı ama şu da bir gerçek ki sevgi olmadığı zaman yazamıyormuşum ...

17 Mayıs 2009 Pazar

Ahmet'ler Mehmet'leri Ayşe'ler Fatma'ları sevecek..


Tüm pazar günleri gibi bugün de erken kalktım. Dünü ondan önceki günü hatırlamaya, gece saatin 3 ünde sol tarafımdan sağ tarafıma dönerken kalbimi hissedişimi ve kalbimi hissettikten salise sonra yine her zaman ki gibi onu düşündüğümü ve hissettiğimi hatırlar oldum. Bu hissedişler her gün devam ederken reel hayatımda olup bitenlere, varlıkların her geçen gün gerçek yüzleriyle tanıştığımdan ' Acaba bugün kiminle tanışacağım ', 'bugün kimin gerçek yüzüyle karşılaşacağım' ya da bugün bir ilerleme kaydedecek miyim' gibi türlü bulanık soruları kendime sordum. Ama o an farketmiştim ki bugün pazardı. Evde boş boş oturma günümdü. Bugün ne onu ne de diğer insanları görecektim. Acaba kafamda çok mu büyütüp bir paradoks haline getiriyordum onu? Bu içimdeki sevgi miydi, aşk mıydı yoksa kafamı bulandırmamı engelleyecek bi çeşit terebentin miydi? Kendime gün de kaç tane soru sorduğum geldi aklıma. Onlarca belki de yüzlerceydi ve bir çoğu cevapsız kalıyordu. Ama cevaplardan çok sorular önemli değil miydi? Hayatı her gün daha da anlamlaştırmak istiyordu belki de yüreğim, aklım. Ama bunda 2 senedir ilerleme kaydedememişti. İnsanların gerçeklikten fersah fersah uzak olduğu bu çevrede hayatı anlamayı bırakın gerçek nedir onun bile bazen cevabını veremiyordum. Her pazar olduğu gibi yine 09:15 de başlayan diksiyonu mükemmel hanımefendiyi izledim ve ilk önce gazete başlıklarıyla başladı program.Hadise 4. olmuştu , gay hakem sonunda adını sanını açıklayarak bir kanala çıkmıştı ve sözümona bilgiçler onu eleştiriyorlardı. Tabi herkes gibi bu başlıklar ilgimi çekti ve gittim gazete aldım. Biriktirdiğim kupona bir yenisini daha ekledim. Ve hemen ardından Elif Şafak'ın yazısını okudum. Gene kelimeleri kendi içine almış ve dışarıya pırlanta değerinde kusuvermişti. Gazete, önü açık ve homofobik olmayan insanların oluşturduğu bir gazeteydi. Ve türbanlı bir köşeyazarının eşcinseller adına yazdığı bir yazıyı okudum. Bülent Ersoy'un Zeki Müren'i dudaklarından öptüğü fotoğraf ve kültür bakanının açıklamalarını eleştiren bir yazıydı. İyi güzel hoştu herşey ama bunlar yazıldıktan ve okunduktan sonra kaç kişi bu yazıyı hatırlayacaktı. Toplum onları dinlerken çok seviyordu cinsiyete gelince onları da hoş görüyle karşılıyordu fakat bu ikili dışındakileri kabul edemezdi. Ve işte böyle bir toplumda yaşıyorduk biz. Sonra internette Ayşe Arman'ın yazısını okudum Ali adlı beyefendi ne güzel anlatmıştı bir kaç satırla tüm hayatını.. Kimsenin(aile,arkadaşları dahil)onun eşcinsel olduğunu bilmediği çalıştığı yerdeki bayanların ona sarktığını ama onun sevgilisi olduğunu ve rahatça dolaştığı yerin yalnızca yurtdışı olduğunu yazmıştı. Güzeldi yazısı beğenmiştim. Ama artık bunları umursamaz hale geldiğimin bir kez daha farkına varmıştım. Artık insanların düşünceleriyle ilgilenmek istemiyordum. 'Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler'den yana olduğumu farkettim bir an. Eskiden ne çok çabalardım ne çok eleştirirdim fikirleri.. Ama artık kimin ne düşündüğü zerre kadar umrumda değildi. Peki bunun sebebi artık hayatı umursamaz oluşum mu yoksa sevgi konusunda şu sıralar kıpır kıpır olmam ve kendimi sadece ona adama isteğim miydi?

11 Nisan 2009 Cumartesi

Yine içimden bir şeyler gelmeye çalışırken yazmakla yazmamak arasında kalıyorum. Ne yazayım diyorum ne kadarını buraya yazabilirim diyorum. Alsa götürse beni birileri diyorum çok şey diyorum:) İşte o birileri ya da birisi var tabiki:) ama ne yapacağımı bilemeden kararsızca dolanıyorum ortalarda 1 aydan uzun süredir. İfadelerimde bozulmalar, kendimi anlatamamanın sıkıntılarını yaşıyorum. Konuşuyorum ama kalbimle değil. Canımın istediklerini karşılayamıyorum. Bazen depresyon diyorum buna bazense bunu demeye bile cürret edemiyorum. Tek temennim bu 'durum'un erken bitmesi. Ve bunun içinde 'aşk' lazım diyorum.:) Çok şey ister oldum kendimden. Bazense mal gibi hissettiğim günler de oldu. Ne yapacağımı kestirememek kadar kötü birşey olmadı sanırım. Yanlış tercihlerim beni bu hale getirdi. Ama kaderci olup bunu da yaşamak lazımmış deyip avutucu pozisyona geçmek istiyorum herzaman ki gibi. Kararsızlıklar, bekleyişler, sessiz çığlıklar atarken zamanda hızla geçiyor. Ayak uydurmak istercesine kanatlarımı çırpmaya çalışıyorum ne yazık ki kanatlarımı oynatamıyorum bile. Acilen bir reçete istiyorum. En iyi şekilde kullanabilme adına...